BUMERANG

Bumerang - Yazarkafe

6 Haziran 2013 Perşembe

Bir İstanbul Rüyası: İstanbul Erkek Lisesi..

Tarihi binalara hayranım oldum olası..
O binalar, gezilesi, havası solunası, fotoğrafı çekilesi, iyi bakılası..

Onlardan birisi de İstanbul Erkek Lisesi.. Şimdilerde İstanbul Lisesi olarak bilinse de eski adını daha bir kanıksamışız sanki.


Düyun-u Umumiye binası olarak inşaası 1897 yılında tamamlanan bina 1933 yılında İstanbul Erkek Lisesinin hizmetine veriliyor.

Bir İzci Lideri olduğum için İstanbul Erkek Lisesinin izcilikle ilgili Türkiye'de öncü olması ilgimi daha fazla çekiyor. "Keşşaf" adı altında kurdukları izci grubundan 41 öğrenci Çanakkale Savaşı'nda şehit düşüyor (1914 , Saat: 3.30, Kabatepe).


Halen bina içerisindeki eski saat 3.30'u gösteriyor. Binanın sarı olan zemini üzerine pencereler siyaha boyanıyor şehitlerin anısına.


Daha sonra bu renkler okulun ambleminde yer alıyor.
Okul amblemine son şekli Orhan Omay (IEL '37) tarafından veriliyor. Orhan Omay son yaptığı tasarımda İstanbul'un İ'sini; Lisenin L'sini ve lisenin izci grubunun adı olan Sakarya'nın S'sini; ay ve yıldızla bir arada yeniden tasarladığını ifade ediyor.

Fransız Mimar Alexandre Vallaury tarafından Neo Klasik akımın etkisiyle inşa edilen yapı tam bir mimari harikası!



Baktıkça bakasım, gezdikçe gezesim geliyor. Yüksek kapıları, derin pencereleri, ahşap oyma detayları, vitrayları ve renkli camlarla bezeli tavanıyla insanı cezbediyor, sanki başka dünyalara götürüyor..

Her penceresinde İstanbul'un farklı bir manzarası var, adeta pencere değil de yağlıboya manzara tablosu! Bir tarafta Galata Kulesi,

bir tarafta boğaz köprüsü, diğer tarafta Ayasofya Camii, İran Konsolosluğu, ötede Topkapı Sarayı, Adalet Kulesi..



Yapıldığı dönemin maddi darboğazlarına inat heybetli mi heybetli İEL.. Sanki dış borçları idare binası değil de borç dağıtan, yardım eden kurum heybetinde! Varsın olsun, o da tezat bizim gibi, İstanbul gibi..


Yaşım belki çok büyük değil (25), öyle unumu eledim eleğimi astım, örgümü aldım elime arkama yaslandım yaşlarıma gelmedim, daha pek çok yapı göreceğim kuşkusuz.. Ama beni bu yaşıma kadar hiçbir yapı bu denli etkilemedi..


Tam sömestr tatilinin başladığı gün gittim okula. Bi bakıp çıkacaktım, o havayı soluyacaktım.. İznimi aldım, girdim içeri..
İçeri girdim dedimse, öyle hemen pattadanak değil!


O muazzam kapının tümünü görmeye çalışırken kafam gökyüzüne dönmüş oldu! Ürkerek girdim içeri, sanki yutacakmış gibi beni.. Zira öyle de oldu, yuttu beni, bünyesine aldı, yardım etti bana..


Dikkat çekmeden, rahatsız edilmeden,  "Hani bir bakıp çıkacaktınız." sitemlerine maruz kalmadan, yer yer ahşap zemin üstünde parmak uçlarımın üzerinde fazla gıcırtı yapmadan süzüldüm.



 O sınıf senin, bu sınıf benim, o kapı benim, o pencere benim, o tavan benim benim olsun istedim.



Burada okumayı ne çok isterdim! O şanslı azınlıktan olmayı canı gönülden isterken pek çok ünlü ismin bu liseden mezun olduğunu hatırladım..



Bilim insanı Cahit ARF, çok sevdiğimiz sinema sanatçımız Münir ÖZKUL, müzisyenlerimiden Erol EVGİN, Alaattin YAVAŞÇA, yazarlarımızdan Ahmet HAŞİM, Edip CANSEVER, Tarık BUĞRA ve daha kimler kimler...



Kimler geldi, kimler geçti.. Hey gidi hey! Ne umutlar, ne hayaller, ne hayatlar.. Ne gençler ki şimdi artık yaşlılar, belki yoklar!



Ama bir zamanlar vardılar; benim hayranlıktan dilimin tutlduğu bu mimari detaydan boğazı seyrettiler..



Bu ahşap oyma pencereden geçen gemilere baktılar..



Dersten sıkıldıklarında göz ucuyla denize baktılar, kafalarını çevirdiklerinde geçmişti işte herşey, okuldan kaçmaya gerek yoktu, boğaza gidip çay içmeye gerek yoktu, karşılarındaydı Galata Kulesi, çaprazdaydı Ayasofya Müzesi.



Kantindeydi renkli camlar vitraylar, burası zaten yaşayan bir müzeydi. Öğretmenleri tecrübeli, laboratuvarları donanımlıydı. En güzeliyse ilim öğrenmek için hevesliydi öğrencileri, bilinçliydi, duyarlıydı! Yetenekliydi...



Üst devreleri şehit olmamış mıydı Çanakkale'de, belki Cumhuriyetin ilk yıllarında su gibi lazım olan aydın gençler, vatan için millet için şehit düşmüştü. Olsun varsındı, yeni nesiller yetişip arayı kapatacaktı. Kapattılar da.. Böyle köklü okullar sayesinde Türkiye aydınlık günlerine daha da yaklaştı.


Bakmayın bugünlerde kara bulutların üzerimizde dolaştığına. Türk Genci yüreğinin büyüklüğünü gösterdi son olaylarda. Ağacını korumak için yollara düştü, biber gazı yedi, yılmadı. Bizler de bugünlerden uzaklaşıldığında birer hikaye olarak kalabilsek, yok olmasak! Bakın işte İstanbul Erkek Lisesi dimdik ayakta!


O taştan, o mermerden, o ahşaptan, o camdan ayakta da; biz kan ve etteniz; bedenimizin zor zaptettiği ruhtanız, kim tutar ki bizi?



Liseyi dolaşırken kapılardaki aralıklardan baktım gizlice, masalarda unutulmuş kitaplara dokundum, manzaranın tadını çıkaran bir felsefe kitabı olmak..

Belki çizilmek, karalanmak, ama sınav vakti yalanıp yutulmak, öğrencilerin güzel notlar almasını sağlamak.. Bir felsefe kitabı bile neler yapıyormuş böyle, bakın hele!

Dışarıdan gelen ışık sıraların üstüne düşüyor yansıyordu, nasıl etkilenmeyeyim?


Sanki binanın ruhu beni çağırıyordu.. Gel Bu pencereden de bak, bu kapıdan da gir.. Attığım her adıma dikkat ettim, sanki bir ağaca çıkmışımda narin bir dalından meyve topluyormuşum gibi, nazikçe, sakin, dikkatli ve hisli.. Abartıyorsun Nilgün Sultan demeyiniz! Yaşayan bilir, hisseden anlar! Hani derler ya benim çiçeğim şu benim rengim bu diye; benim de mimari yapım İstanbul Erkek Lisesi, evet evet ta kendisi!



Koridorlarından süzülüp, merdivenlerine eriştim..

Her tarafı tavaf ettikten sonra çıkmak vakti gelmişti. Bu kadar mı zor olur ayrılmak!



Bereket versin binaya dışarıdan bakmak da çok güzel.. Bahçesindeki bankın altında unutulmuş basketbol topunu alıp oynayasım geldi de, neyse dedim belki bir dahakine..



Martılar mesken etmiş bahçesini, uçar ha uçarlar..


Ağaçların gölgesi vurmuş binaya, rüzgar eser ha eser! "Bir bakıp çıkmam" bir saati bulunca artık gideyim dedim.


Madde, materyal çok bu devirde de maneviyat zayıfladı. Ondandır bu kadar hissiyat peşine düşmem! Elimizde bunca imkan teknoloji varken bir İstanbul Erkek Lisesi inşa edemiyoruz! Çimentodan değil, geleceğimizden çalıyoruz! Bulup da bunuyor, görüp de beğenmiyoruz ama biz de bir türlü üretemiyoruz!

Tüket ha tüket! Hem imkanları, hem duyguları, hem de insanları; ama en çok da kendimizi.. Küçük  şeylerden mutlu olmak diyeceğim ama bu durum da göreceli. ,

Mutlu olmaya çalışırken mutsuz olduğumuz da büyük bir gerçek..

Etrafınıza bir bakın bakalım; yok mu böyle binalar, yok mu içinde meyve ağaçları olan bahçeler, yok mu binbir anıyla dolu yaşlı amcalar, teyzeler; gidin bi onları dinleyin yahu! Eskiye hürmet edin, tarihi sevin; sahip çıkın! Çıkalım!



Depremlerin, sellerin, yangınların yıkıp yok edemediği binalarımızı hırpalamayalım. Onlara hürmetli davranalım. Dedemiz gibi görelim, bayramda elini öpelim. Harçlıksa bir avuç mutluluk, bir beyaz kelebek kadar narin, ıhlamur ağacı gibi rüzgarla kokusu yayılan bir parça gülücük!

Zor değil!

Sevmek, saygı duymak, değer vermek zor değil!

Benimki kadar şiirsel, romantik olmasa da sevin binaları.

Nereli olursanız olun, İstanbul'da yaşıyor ekmeğini yiyorsanız İstanbul'a, tarihine, binalarına, doğal güzelliklerine sahip çıkın!


O güzelliklere bir de İstanbul Erkek Lisesi'nden bakın..

Eminim siz de bu masalın bir parçası olacaksınız..

Kalın sağlıcakla, afiyetle..

Eyvallah..


Nilgün Sultan KARAKAŞ

8 yorum:

  1. gözlerim yaşardı resmen ağladım bu güzel fotoğraflarla yazılarınızı okurken içim sızladı resmen tek hayalim o okulun kapısından girip sizin yaşadığınız duyguları yaşayabilmek bunu çok istiyorum güzel istanbulumun en güzel yapısıdır belkide

    YanıtlaSil
  2. İçten yorumunuz için çok teşekkür ederim.. Belki bir gün gelip ziyaret etme imkanınız olur..

    YanıtlaSil
  3. Lütfen cevap ver yorumuma kazandın mı bu okulu

    YanıtlaSil
  4. Bende mimari açıdan tam senin gibi düşünüyom.Binanın giriş kapısının tam üstünde bulunan kocaman tasarımda ince bir demir var çok hoşuma gitti. Ben 2020 LGS ye girdim ve bu okulu Kazanamadım. Okulun adı bile binayla uyumlu. Bina heybetli okulun adıda, hele giriş kısmında bulunan mermer merdivenler... O merdivenlerin yanında bulunan iki heybetli sütun... Merdivenin tasarlanışı sanki hogwars gibi. Giriş kapısının kocaman oluşu... Binanın taşlarına dokunmak baya iyi olurdu. Okulun mermer Sütunlarına ben internetten bakınca heyecanlanıyom sanki ses versem sesim kaybolacak gibi...

    YanıtlaSil
  5. Okulun mimarisinde önündeki kapının üstündeki kocaman beton yapıdan tut, taşlarının, mermeri gri, tahtaların kahverengi olmasıyla tam bir ahenk . Bu okulda okuyamıyom maalesef ama ahşap kütüphanesi ve okulun içini biraz gezme şansım olsa... Ve DEDİGİN gibi yaşayan ve hisseden anlar, O essiz mimariyi, mermer merdivenleri, binanın taşlarını, heybetini...
    ANLAYAN BİLİR...

    YanıtlaSil
  6. Bide okulun DSD ve ABİTUR imkanı var

    Ama yemin olsun İstanbul erkek lisesine gidebilseydim sırf mimari mükemmelliginden giderdim ve bundan hiç pişman olmazdım.

    YanıtlaSil
  7. Bu arada okulda okuyamasak bile okulu gezme hakkımız varmı? Cevaplarsanız sevinirim.

    YanıtlaSil
  8. Ne guzel yazmışsın öyle duygulu, öyle içten ki ben de tekrardan bu heybetli okulun içinde gezdim sanki

    YanıtlaSil